Aşk. sabırdır. Saygıdır. Keşiftir. Anlaşmaktır. İnceliktir. Korumaktır. Sorumluluktur. Mizahtır. Teslimiyettir. Gerçektir. Neşedir. Mutluluktur. Sıcaklıktır. Tazeliktir. Sarılmaktır. Şanstır. Saftır. Öze götürendir.
Doktor, erkek hastasını muayene ettikten sonra, adamın eşi ile özel konuşmak istediğini bildirdi.


Adam dışarıya çıktan sonra, kadına ciddi bir sesle durumu anlatmaya başladı:

'Eşinizin hastalığı ciddi' dedi 'Korkunç bir stresi var. Söylediklerimi uygulamazsanız, bilin ki ilk gerginlikte ölecek'.

Sonra devam etti:

'Her sabah mükemmel bir kahvaltı hazırlamanız gerekli.. Neşeli olmasını sağlamaya dikkat edin. Öğlen için de yanına çok iyi bir yemek vermelisiniz. Dört başı mamur bir menü. İşyerinde onu yesin. Akşam yemeği olarak ya yumuşacık bir biftek ya da bonfile hazırlayın. Bol sebze garnisiyle. Haftada iki akşam da mükellef bir balık. Rakısına bir adet buz yeterli.

35liğin yarısını geçmesin. Keyiflenir de 'bir duble daha' derse bırakın içsin. Böylece gevşer biraz daha. Konuşurken sakın keyfini kaçıracak konulardan bahsedeyim demeyin. Özel problemlerinizi de kesinlikle açmayın. Yoksa kötüleşiverir. Kendinize mutlaka dekolte bir kıyafet seçin. Bakımlı olun. Yanına oturup sırtını ovun. Televizyonda maç seyretmesi için her akşam teşvik edin. Siz de yanına sessizce oturup kırmızı şarap servisi yaparsanız fevkalade olur.

En önemli nokta da şu: Haftada birkaç akşam seks yapın ve onu her bakımdan tatmin etmeye bakın... Eğer bu söylediklerimi aksatmadan bir yıl kadar uygularsanız, sanırım takdirde kocanız iyileşip normal hayatına dönecektir ve uzun, mutlu bir yaşam sizi bekleyecektir.'

Eve dönüş yolunda koca, eşine sordu:
'Doktor ne dedi sana?'dedi.
Kadın kısaca cevap verdi:
'Ölecekmişsin!'

Saptama bence çok doğru,
Acıyı paylaşacak çok kimse var,

Ama mutluluğunuzu samimi olarak paylaşacak kaç kişi var etrafınızda,

Bu belkide Ülkenin yapısıyla ilgili bir sorun,

Aşağıdaki yazıyı okuyunca hak vereceksiniz ..
Dün bir arkadaşımın evinde başıma hoş bir şey geldi, yeni bir kavram öğrendim.
Biz "kötü gün dostu"nu biliriz, değil mi?
Kıymetli olan, değerli olan odur.
Öyle dostlarımız olsun isteriz.
Zor ya da acılı zamanlarımızda kapı gibi yanımızda olacak...
Ağladığımız omuz olacak...
Destek olacak...
Ben en önemlisinin hep bu olduğunu zannederdim.
Ama bugüne kadar.
* * *
"Allah razı olsun onlardan ama..." dedi Doktor Murat Dinçer.

"Kötü gün dostu daha kolay bulunur, zor olan iyi gün dostu bulabilmek..." Kafam karıştı birden, "Nasıl yani" dedim. İzah etti:

"Bazen kendinle ilgili müthiş bir haber alırsın, eteklerin zil çalar, acayip bir başarıya imza atmışsındır, terfi etmişsindir, aşık olmuşsundur, mutluluktan uçuyorsundur....

Paylaşmak istersin, anlatırsın... İşte o zaman anlarsın, karşındaki iyi gün dostu mu değil mi?
Seni dinlerken, yüzünden bir bulut geçiyorsa, ağzını
yüzünü buruşturuyorsa, senin mutluluğunla mutlu olmuyorsa, seni kıskanıyorsa...
Geçmiş olsun, o iyi gün dostu değildir! Zordur zaten iyi gün dostu bulmak.
Acıyı paylaşmak, mutluluğu paylaşmaktan daha kolaydır. O yüzden kötü gün dostu daha kolay bulunur..."

Düşünün bakalım, sizin kaç tane "iyi gün dostu"nuz var?

"Paylaşacak dostlarınız yoksa,iyi şeylere de sahip olmanın bir zevki yoktur"

Selam, benim adım Wanda.

- Selam, benimkide Slyvia, sen nasıl öldün?
- Donarak öldüm.
- Ne kadar korkunç.
- Yok o kadar kötü değildi, soğuktan titremem geçince ısınmaya başladım ve
uyku bastı, sonunda huzur dolu bir ölüm.
- Peki sen nasıl öldün?
- Ağır bir kalp krizi geçirdim. Kocamın beni aldattığını sandım, onu iş
üstünde yakalamak için eve erken geldim, fakat evde tek başına televizyon
seyreder halde buldum.
-Sonra ne oldu?
- Kesinlikle evde başka bir kadının olduğundan emindim, bütün evi aramaya
başladım. Çatıyı, yatakların altını ama her yeri aradım fakat bulamadım.
Ama aşırı yorulmuştum, kalp krizi geçirdim ve öldüm.
-Keşke derin dondurucuya baksaydın, şu anda ikimiz de yaşıyor olacaktık.
Yaşlı Kızılderili reisi, kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az

 ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyordu.
 Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahtı ve 12 yaşındaki çocuk, kendini
bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup dururlardı.
Dedesinin, sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri ,kurt köpeğiydi bunlar.
Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor,
dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden
illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. , O merakla, bir gün sordu dedesine:

 Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
 "Onlar", dedi, "Benim için iki simgedir evlat". "Neyin simgesi" diye
 sordu çocuk. "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler
gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları
 seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda ve gözümün
 önünde tutarım onları". Çocuk, sözün burasında; "mücadele varsa,
 kazananı da olmalı" diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara
 bir yenisini daha ekledi: "Peki" dedi "Sence hangisi kazanır bu
 mücadeleyi?" Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa,
 "Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem"...